24 Kasım 2007 Cumartesi

Bodrum Ve Büyük Aşkı Kış...

Kış olunca düşünüyoruz.. Bodrum’a tatile gelen konuklarımız şimdi kim bilir nerelerdeler..
Kalplerinde Bodrum aşkı ile buradan ayrıldıktan sonra hayat tiyatrosundaki rollerini kim bilir hangi şehirde, hangi ülkede oynuyorlar..Bazıları mutlu, bazıları mutsuzdur muhtemelen.
Döndükleri yer Bodrum değil ki hepsi birden mutlu olsun..Yavaş yavaş Bodrum’un en az yazı kadar güzel olan kış mevsimine giriyoruz..Deniz kokusu ile yağmur kokusunun karıştığı dar Bodrum sokaklarında yürüme zamanı geliyor..Taş evlerinden ağaçlarına kadar her yerinde, her şeyinde “Aşk” olan bir yerde Bodrum’da kış, dünyanın diğer yerlerindeki kadar sert olamıyor, kıyamıyor Bodrum’u çok fazla üzmeye ve yormaya..

Bu kış Bodrum’a gelin..Bodrum’un aşk dolu varlığının sertliği ile tanınan kış mevsimini nasıl kandırdığına siz de şahit olun.. Hayatınıza çok şaşıracağınız, unutamayacağınız aşk dolu bir kış mevsimi hediye edin.Tıpkı Bodrum’un aşk dolu kışlarını yaşayan milyonlarca insanın yaptığı gibi..Siz de yapın.Kış mevsiminin de tüm dünya gibi Bodrum’a nasıl sırılsıklam aşık olduğuna, onu üzmeye kıyamadığına şahit olun.Ve o yumuşamış, içine aşk bulaşmış kış mevsiminin tadını doyasıya çıkartın..
Bu kış Bodrum’a gelin.. Bodrum ve ünlü sevgilisi kış mevsiminin binlerce yıl önce başlayan, her yıl bu günlerde kışın Bodrum’a gelmesi ile yeniden ateşlenen aşkına siz de şahit olun, büyülenin..Bakın yağmurlar yağarken Bodrum’a.. Yağmur yağarken birden bire güneşi gördüğünüzde sakın şaşırmayın.. Gördüğünüz, Bodrum’un sevgilisi kış mevsimi ile cilveleşmesinden başka bir şey değildir çünkü..Siz de yaşayacak ve kendi kendinize soracaksınız Bodrum’da en sert, en etkili yağmurlar neden genellikle gece yağıyor diye..Biz size şimdiden söyleyelim..Bodrum’da en ateşli aşklar, gece olunca başlar.Bodrum bu.. Sevgilisi, sertliği ile tanınan kış olsa da fark etmiyor.Bodrum, kışı da kendisine uyduruyor.Aşk dolu bakışları ve baştan çıkartıcı güzelliği ile onu gece olana kadar bekletiyor..Gece olduğunda, ortalık boşaldığında kıyametler kopuyor.. Bodrum ve kış, aşklarını bütün şiddeti ile yaşıyorlar..Biz biliyoruz, siz de biliyorsunuz.. Hayat, sonsuz değil. Her geçen saniye, iki metreye bir metrelik çukura doğru yaklaşıyoruz hepimiz..Siz de bizim gibi yapın..Kısıtlı olan hayatınızın mümkün olan her gününü Bodrum’da geçirmeye bakın..Aşk içinde yaşayın, ömrünüz uzasın..Çünkü Bodrum’un içinde aşk var..!!
Aşkın ömrü uzattığı ise artık herkes tarafından bilinen bir gerçek..

Bodrum her mevsim güzeldir...

Eylül ayı gelince Bodrum bir anlamda kendi yaşamına geri döner...Magazin medyası elini ayağını çeker... Televole tarzı programlarda izlediğiniz "Çılgın Bodrum Geceleri" uydurmacası sona ermiştir...Kalabalık Bodrum gitmiş, denizciliğiyle, tarihiyle, çevresiyle, sanat ve kültürüyle bambaşka bir Bodrum yaşamı başlamıştır... Sinemalarda en yeni filmleriyle, sergileri, konserleri ve sosyal hayatıyla, pırıl pırıl kafeleriyle Bodrum kışın ayrı bir güzeldir. Siz siz olun tatil yapacaksınız şimdi gelin Bodrum'a...Seçkin eğlence yerleri açıktır. Küba, Hadigari, Helva, Marina Yacht Club, The Marmara Hotel heyecanlarından birşey kaybetmeden her akşam sizlere birbirinden güzel programlar sunar... Oteller daha ucuz... Sokaklar daha sakindir... Tüm ilgiler üzerinizedir... Daha fazla önemsenirsiniz... Havalar pek bir güzeldir. Yağmuru bile güzeldir Bodrum'un, bir bakmışsınız iki gökkuşağı birden çevrelemiş gökyüzünü.. Sahilde piknik yaparcasına kahvaltı edebilirsiniz... Bodrum kalesini daha rahat gezersiniz... Her yerde ucuzluk vardır... Çevresinde gezmekle bitmeyen köyler, beldeler ve bir o kadar çok tarihi yer sizi beklemektedir...Tüm bunların dışında Bodrum'da ılık bir sonbahar veya kış gününde neler yapabileceğinize dair önerilerimize kulak verirseniz eğer, aşağıda sizin için sıraladıklarımıza bir göz atmanız yeter!..

22 Kasım 2007 Perşembe

Bodrum Hakkında

Halikarnassos'ta (Bodrum'un eski adı) M.Ö. 484 yılında doğan ve "Tarihin Babası" olarak bilinen HEREDOT'a göre Bodrum Dor'lar tarafından kurulmuştur. Daha sonra Karya ve Leleg'ler bu bölgeye yerleşmişlerdir. M.Ö.650 yılında Megeralılar gelerek şehri genişletmişler adını da Halikarnassos olarak değiştirmişlerdir. Bodrum M.Ö. 386 yılında Persler'in egemenliğine girmiştir.
Halikarnassos en parlak devrini M.Ö. 353 yılında Karya bölgesinin başkenti olunca yaşamıştır. Dünyanın yedi harikasından biri olan Mausoleum bu dönemde Kral Mausolos'un anısına kızkardeşi ve aynı zamanda karısı olan Artemisia tarafından yaptırılmıştır.
Bodrum M.Ö. 192 Romalıların eline geçmiş ancak bu dönemde önemli bir gelişme göstermemiştir. M.S. 395 yılında Bizaslıların, M.S. XI yüzyılda Türklerin eline geçmiştir. I. Haçlı savaşlarında Bizanslıların, XIV. yüzyılda tekrar Türklerin eline geçmiştir. 1415 yılında Rodos Şövalyelerinin eline geçmiştir. 1522 yılında Kanuni Sultan Süleyman döneminde tekrar Osmanlı İmparatorluğuna katılmıştır.Cumhuriyetin ilanından sonra adı Bodrum olarak değiştirilmiştir.

Bodrum Kalesi:
Bodrum Kalesi Rodos (St.Jean) Şövalyeleri tarafından 1402 yılında yapılmaya başlanmış ve 1522 yılına kadar yapımı sürmüştür.(Kalenin inşasının başlangıç ve bitiriliş tarihleri konusunda değişik tarihler öne sürülmektedir.) Kalenin, isimleri İngiliz, Fransız, Alman, İtalyan ve İspanyol kulesi olan 5 ana kulesi vardır. İngiliz Kulesi, Aslanlı Kule olarak; İspanyol Kulesi, Yılanlı Kule olarak da bilinir. Kale 1770 yılında Rus donanmasının saldırısına uğramıştır.Padişah II. Abdülhamit zamanında bir hapishane olarak kullanılmıştır.En ünlü kalebent, Halikarnas Balıkçısı olarak tanınan Cevat Şakir Kabaağaçlı'dır. Kale 1915 Fransız bombardımanından sonra terk edilmiştir.1964 yılında Bodrum Kalesi, Müze Müdürlüğü olmuş, 1979 yılından beri Sualtı Arkeoloji Müzesi olarak adlandırılmıştır. Camiye çevrilen Şapel içerisinde M.S. 626 yılında batan Doğu Roma (Bizans) Gemisinin eserleri sergilenmektedir.1958 yılında sünger avcısı kaptan Kemal Aras tarfından bulunan geminin kıç bölümü Bodrum Sualtı Arkeoloji Müzesi ve INA uzmanlarının çalışmalarıyla 1/1 ölçeğinde yapılmıştır.
Serçe Limanı Cam Batığı Salonunda, 1025 yılında batan teknenin kendisi sergilenir. Bu tekneden 3 ton kırık ve sağlam cam çıkarılmıştır. Dünyanın en büyük İslam cam kolleksiyonu burada sergilenmektedir.
Fransız kulesinin hemen yanındaki Baltalı kulede Büyük İskender'in manevi annesi , Satrap Mavzolos'un kızkardeşi olan Karya'yı M.Ö. 344 - 341 yıllarında yöneten Karya Kraliçesi Ada'nın mezar buluntuları sergilenmektedir. Kraliçe Ada'nın kafası İngiltere'de Manchester Üniversitesi, Tıpta Sanat bölümünde etlendirilmiştir. Kraliçe Ada'nın mankeni bir niş'de ayakta durur vaziyette sergilenmektedir.

Mausoleum: Dünyanın yedi harikasından biri olarak kabul edilen Mausoleum'un yapımına Karya Satrabı Mavsolos zamanında (tahmini M.Ö.355) başlanmış ölümünden sonra kızkardeşi, aynı zamanda karısı olan Artemissia yapımına devam etmiştir.Bu eser İon düzeninde 36 sütünun süslediği orijinali 46 metre yüksekliğinde olan ve tepesinde bir zafer arabası bulunan 21 basamaklı bir piramidin taçlandırdığı dev bir anıt mezardır.
M.S. 13 yüzyıla kadar korunan antik mezar önce bir depremle yıkılmış daha sonrada taşları Bodrum Kalesinin yapımında kullanılmıştır. Ayrıca bu mezara ait birçok kabartma ve heykeller 1856 yılında İngiliz Arkeolog C. Newton tarafından British Museum'a götürülmüştür. Bu yüzden bu anıta ait eserlerin çoğu British Museum'da, ancak çok az bir kısmı Bodrum'da sergilenmektedir.

Antik Tiyatro:
Helen döneminden günümüze gelen önemli kalıntılardan biridir. Kapasitesi 13.000 kişiliktir. 3 ana bölümden oluşmaktadır. Bunlar Sahne, Orkestra ve Oturma yeridir. Bina uzun dikdörtgen bir yapıdır. Her iki uçta oyuncuların gireceği birer kapı bulunmaktadır. Bunlardan başka 3 ana giriş kapısı bulunmaktadır.
1973 yılında yapılan kazılardan sonra açık hava müzesi olarak düzenlenmiştir.

Mindos Kapısı:
Halikarnassos'un iki giriş kapısından biri olan Mindos Kapısı Bodrum'un Batı tarafındadır.Günümüze kadar sadece duvar kalıntıları kalmıştır. Turkcell'in sponsorluğunda kazı ve restorasyon çalışmaları devam etmektedir.
Büyük İskender şehri kuşatmaya M.Ö.333 yılında bu kapıdan girmiştir. Çok zorlu bir direnişten sonra şehri fethetmiş ve Mausoleum hariç tüm şehri tahrip etmiştir.

Bodrum Bodrum...

İnsanların birlerce yıl boyuncu yerleşik olarak yaşadıkları Bodrum, inanılmayacak kadar zengin bir geçmişe sahiptir. Birçok büyük uygarlığın ve tarihi olayların içinde veya yakınlarında oluşmuş olması, Halikarnas'ı (Bodrum'un eski adı) tarihçiler için önemli bir yer konumuna getirmiştir. Bodrum hakkındaki tüm bilgilerin tek bir kaynaktan elde edilmesi olanaksız gibidir; bu nedenle aşağıdaki bilgiler birçok kaynaktan derlenmiştir.
Bu bölgede yapısal izler bırakan ilk yerleşim yeri;
Aziz Peter (St. Peter) kalesinin bulunduğu şimdiki küçük kayalık adaydı. (O zamanlar kale tamamen suyla çevriliydi). St. John şövalyeleri kendi kalelerini inşa etmeye geldiklerinde, M.Ö. 1100'lerde Dorlar tarafından yapılmış daha eski bir kalenin kalıntılarıyla karşılaşmışlardı.
M.Ö. 5'ci yüzyılda yaşamış olan ve "Tarihin Babası" olarak tanınan Herodot, Halikarnas'ta doğmuştur. Herodot, Dorlar'ın, Peleponez'in doğu kıyılarında Trözen'den geldiğini yazmıştır. Dorlar, yeni adalarına Zefiriya, yerleştikleri bölgeye de Zefiriyum adını verdiler.
Tarihçiler, Harikarnas'ın temellerinin nereye dayandığı hakkında çok az bilgiye sahiptirler. Halikarnas hakkındaki ilk bilgiler M.Ö. 7.y.y.'a dayanır. Halikarnas, Heksapolis-Dor Konfederasyonu'na bağlı altı üyeden biriydi. Ayrıca karada Knidos şehri, Kos adası ve Rodos üzerindeki üç şehir de bu üyeler arasındaydı.
Bu şehirleri kurmak, oraya sonradan gelerek çevreyi önceki sakinleriyle paylaşmak zorunda kalan Dorlar için hiç de kolay değildi. Karyalılar olarak bilinen bölge yerlilerinin yoğun ve şiddetli saldırılarından kendilerini korumak zorundaydılar. Homeros "İliyada"sında Karyalılar'dan "dil barbarları" diye söz etmiştir. (Bununla birlikte, bir çok dilbilimci, Bodrum'un da içinde bulunduğu bölgedeki lehçenin Türkiye'nin batısındaki en kaba lehçe olduğunu belirtmiştir). Eski tarihçiler, Karyalıların Yunanlılar'a miğferlerinin üzerindeki sorgucu nasıl takacaklarını ve önceleri omuz hizasına savrularak kullanılmakta olan kalkan kabzasını nasıl kullanacaklarını öğrettiklerini yazmışlardır.
Bir Yunanlı'nın Salmakis'te han açmasıyla (bu han günümüzde, Bodrum limanının batısında, şimdiki Bardakçı Koyu'nun suları altında kalmıştır) Dorlar ve Karyalılar bölgeyi birlikte yönetir duruma gelmişlerdi; hatta Karyalılar zamanla kolonidekilere oranla daha düzenli bir yaşantı kurdular. Her iki ırk da barış içerisinde yaşamağa başladı ve karşılıklı ticari ilişkilere de girişildi.
Salmakis pınarının bir çok rahatlatıcı özellikleri olduğu rivayet edilmiştir. Bir başka rivayet de, içimi mükemmel olan bu suyun erkekleri yumuşattığı, efemineleştirdiği, hatta bazı durumlarda iktidarsızlaştırdığı hakkındadır. Bu iddialar sonucunda da Hermafrodit efsanesi doğmuştur.
Rivayete göre, güzellik Tanrıçası Afrodit'in delikanlılık çağındaki oğlu bir gün çeşmeden akan suyun oluşturduğu bir gölde yüzer. Gölün perisi Salmakis, ona aşık olur ve tanrılara tek bir vücutta yaşayabilmeleri için yalvarır. Dileği kabul edilir; tanrılar da yarı erkek, yarı kadından oluşan Hermafrodit'i yaratırlar.
Herodot, Halikarnas'ın çevresinde İyonyalı denilen bir grup yerli halkın giderek çoğaldığını, hatta iki halkın içiçe yaşadıklarını yazmıştır. Bu durum Heksapolis'in diğer sakinlerinin pek hoşuna gitmemiş ve bir Halikarnaslı'nın yanlış bir davranışı, Halikarnas'ın ittifaktan kovulmasına zemin hazırlamıştır.
pollo'nun onuruna her yıl düzenlenen Tropium'daki oyunlara altı şehir de katılır. Bir yıl, Agasides adındaki bir Halikarnaslı bronz madalyayı kazandığında, törelere uyup, ödülü Apollo'ya adamak yerine, evindeki duvara asınca, diğer Dor şehirlerini öfkelendirmiş ve Halikarnas'la ilişkilerini kesmeleri için onlara yeterli nedeni sağlamış oldu.
M.Ö. 5'ci y.y.'da Halikarnas tamamiyle bir İyon şehri görünümündeydi. Herodot ve amcası Panyasis o sıralarda eserlerini İyonca'da yazmışlar, bu döneme ait hiç bir eserde de Dor lehçesinin izine rastlanmamıştır.
M.Ö. 546'da Persler (İranlılar) kıyıdaki Yunan şehirlerini işgal etmişler, Halikarnas da diğer şehirlerle birlikte düşmüştür. Pers yönetiminde birçok hanedan, şehri yönetimiştir. Bunların en ünlüsü de M.Ö. 480'de yönetime geçen I.Artemis'tir.
Herodot yazılarında, bu dikkat çekici kadına geniş yer vermiştir; o sıralarda Yunanistan'I istila etmekte olen Zerzes'in donanmasına I. Artemis'in gereksizce gönüllü asker toplanması hakkında şöyle yazar: "…erkekçe tavır ve davranışları onu savaşa sürükledi… Yunanistan'a yapılan saldırıya, kadınlığını gözardı ederek katılması, beni gerçekten de etkilemiştir…". Bu saldırıda bir savaş gemisini büyük bir başarıyla kumanda etmesi, Zerzes'e "Emrindeki erkekler kadın, kadınlarsa erkekçe davrandılar" dedirtmiştir.
Artemis'in oğlu Pisindalis, onun ardından başa gelmiş ve Halikarnas'ın (Kos ve başka şehirler de olmak üzere) yönetimini sürdürmüştür. Tarihçiler Pisindalis dönemi hakkında pek yorum yapmazken, oğlu II. Lidamis için acımasız, zalim ve baskıcı sıfatlarını kullanmaktan kaçınmamışlardır. Herodot, II. Lidanis'in otoritesi ve zulmü karşısında dayanamayarak anayurdunu bırakıp, Samos adasına gitmiştir. 1856'da arkeolog Sir Charles Newton,
II. Lidanis'in kendi politikasına uymayan görüşlere karşı olduğu olumsuz tavrı açıkça ortaya koyan bir kanun belgesi bulmuştur. II. Lidanis'in ardından kimin yönetime geldiği, ya da zulmünün neden ve nasıl sona erdiği hakkında hiç bir bilgiye sahip olmamakla beraber, bölgede M.Ö. 4 ci y.y.'da büyük bir değişimin yaşandığını söyleyebiliriz.
Bir önceki yüzyılda, Pers yönetimi bölgeden atıldıktan kısa bir süre sonra, Atina ile Persler arasında imzalanan "Kral Barışı" antlaşmasıyla, Asya'daki şehirlerin yönetimi tekrar Perslerin idaresine geçmiştir. Persler bölgeyi küçük prensliklere bölmüş ve M.Ö. 377'lerde Kral Mozulus, Karya ve Halikarnas valisi olarak bölgeyi yönetmiştir.
Mozolus'un iktidarına kadar Halikarnas oldukça küçük bir şehir niteliğindeydi, ancak Mozolus'un bu bölge için müthiş projeleri vardı. Ayrıca, bu bölgenin istihkam ve ticaret için çok elverişli olduğunun da farkındaydı. Başkent, Milasa'dan (bugünkü Milas) buraya taşıyarak şehrin etrafına büyük ve uzun duvarlar inşa ettirmişti; bu duvarların günümüze kadar ulaşan bölümleri halen Bodrum'dadır. Bölge nüfusunu arttırmak amacıyla Mozolus, diğer altı şehrin yerleşim yerlerini de buraya taşıttı. Mozolus, bu projelerini uygulayabilmek için, idaresinde halkı ağır vergilere boğdu. Öyle ki; "omzu aşan uzunluktaki saçtan bile vergi alacak kadar…".
Mozolus'un projelerinden biri de, klasik çağdaki Bodrum'dan günümüze ulaşabilen tek yapı olan Antik Tiyatro'dur. Bodrum'un ortasındaki Göktepe dağının güney eteklerindeki bu tiyatro, Anadolu'nun en eski tiyatrolarından biridir. 1960'larda bir grup Türk tarafından restore edilen bu tiyatro, günümüzde de Bodrum'daki bir çok festivale sahne olmaktadır.
Tiyatro'yu görmeye gelen turistler orada öylece oturup, limandan çıkan ve limana yanaşan tekneleri izlerlerken, o keyifli saatlerin nasıl da geçiverdiğini farketmezler. Tiyatronun ilginç nitelikleri arasında, oyunlardan önce Diyonyus uğruna kurbanların kesildiği sunağı ve bazı koltukların arasındaki, belki de gölgelik olarak kullanılmış olabilecek delikleri sıralayabiliriz. Her koltuk arasında 40 cm.'lik bir mesafe bırakılmış olan tiyatro 13.000 kişi kapasitelidir. Göktepe dağına kısa bir tırmanış sırasında, taştan oyulmuş mezartaşlarını görebilirsiniz. Roma ve Helenistik çağdan kalan bu oyulmuş mezartaşları, bir zamanların ölüm sembollerini ve çeşitli lahitleri hala üzerlerinde taşımaktadırlar (bazı kalıntılar halen kale müzesinde sergilenmektedir).
Mezarlarda görülen sembollerden biri de küçük "gözyaşı kapları" dır. Bu yüksük büyüklüğündeki kaplar yas tutanların gözyaşlarıyla doldurularak, ölüyle birlikte gömülürdü. Bir kişinin önemi arttıkça, "gözyaşı kapları"nın sayısı da artardı. Mozolus M.Ö. 353'te ölünce kızkardeş-karısı Artemis II başa geçti.
Artemis II yalnızca onüç yıl tahtta kaldı, fakat iki önemli iş yaptı; biri, tarihsel çağların yedi harikasından biri olan Kral Mozolus'un mezarının inşaatını sürdürmekti ("mozole" sözcüğü buradan alınmıştır), diğeri de, I. Artemis'in zekası ile rekabet edebilecek düzeyde yaptığı bir savaştı.
Pilini ve diğer tarih yazarları mozolenin gerçek bir harika olarak korunması konusunda fikir birliğindeydiler. Deniz üserindeki oldukça uzak bir noktadan bakıldığında, 20 katlı bir bina kadar yüksek görülüyordu. Bugün bu yeri görmeye gelen ziyaretçiler, ondaki görkemi ancak hayal edebilmektedirler. Mozole 1500 yıl boyunca ayakta kalabilmişse de, bir zelzele sonunda harabeye dönmüştür. Daha sonra Aziz Jhon'un Şövalyeleri buraya gelerek, harabedeki kalıntıları, kendileri için inşa ettikleri kalenin duvarlarının yapımında kullanmışlardır.
Bu mozolenin genel olarak kabul edilmiş bulunan görünümü şöyledir: Boyu eninden uzun, dört bölümden oluşmuş halde ve sağlam bir taban üzerinde sıra halinde dizili 36 kolonluk bir salon ve sonra 24 basamaklı ve basamakların en üstünde, Mozolus ve Artemis'in heykelleri de bulunan ve dört atın çektiği bir arabanın olduğu bir piramit. Duvarların dört bir yanı zamanın en büyük ustalarının freskleriyle bezenmişti ve mozolenin bu derece muhteşem bir yapıt olmasının nedeni de bu duvar freskleriydi. Bunların bazı parçaları İngiltere'deki Castle Müzesi içinde bulunan Britanya Müzesi'ne (British Museum) taşınmıştır; ancak bazı sütun ayakları ve bloklar da yerinde görülebilmektedirler (bunların pek çoğu da kalenin duvarlarındadır).
Artemis'in ustaca yaptığı ve anılardan hiç silinmeyen ikinci önemli iş de Rodos'u kuşatmaktı. Rodoslular, Karyalı bir kadın hükümdar ile pazarlığa oturmanın yakışık almayacağını düşündüler (hem kim bilir, belki de bu bir fırsattı), Artemis'I oradan kovmak için bir donanma gönderdiler. Artemis bu planı önceden duydu ve kuvvetlerini ana limanın yakınındaki gizli bir limana sakladı. Rodoslular karaya yanaşarak çıktıklarında, Artemis'in adamları gemileri tekrar açık denize doğrulttular. Rodoslu askerler kuşatıldı ve pazar yerinde başları kesildi. O sırada Karyalılar onlara ait gemileri Rodos'a yönelttiler. Rodoslular kendi askerlerinin zaferle döndüğünü sanarak, düşman askerlerini karşıladılar ve böylece Karyalıların kucağına düşmüş oldular. Artemis'in varisleri, onun kadar önemli işler yapmamışlardır.
Büyük İskender büyük bir hızla Anadolu'yu talan etmeye başladı ve bir süre sonra M.Ö. 334'de Halikarnas'a gelerek Karya Prensliği'nin kralicesi Orontabatis'e ulaştı. Bu şehir, Persler için, İskender'e Ege'de karşı çıkabilecekleri son fırsattı. Böylece Orontabatis, Yunanlı paralı askerlerden büyük bir Pers ordusu kurdu. Tarihçilerden Diodius ve Aryan'a göre, her iki taraf da olağanüstü gayretlerle savaştı. Bu arada Halikarnaslılar da, İskender'I oldukça kızdıran bir direnişi inatla sürdürdüler. İskender de askerleriyle şehrin surlarından içeri girdi ve kendisine engel olan direnişçilere ceza olarak, her şeyin yığınlar halinde yakılmasını emretti (fakat yerli halka dokunmadı).
Bir yandan, kıyıdan uzaktaki bu altı şehre yeni yerleşmekte olan halk, kendi topraklarına geri gönderilirken, diğer yandan Orontabatis ve Persli ortağa Memnon, biri ana limanın doğusunda, diğeri ise batısında bulunan Salmakis ve Zefsiya'daki şatolarda mahsul tutuldular. Donanmalarının geri kalanı Kos'u tuttu. Kale düştüğü zaman, İskender, daha önce yakıp yıktığı bu küçük Adaprensliğinde kuvvet topladı.
İskender'in zaptından sonra Halikarnas bir daha eski gücünü kazanamadı. Şehrin tarihi bir süre daha hareketsiz geçti, ancak bilindiğine göre, M.Ö. 3'cü yüzyılda bu şehirde savaş gemileri inşa ettiren Mısır Kralı II. Pitoleme'nin gücü altına girdi. Roma, Mısır'I M.Ö. 190 yılında fethettiğinde, Halikarnas da özgürlüğüne kavuştu. Bu özgürlük, M.Ö. 129 yılında Roma,
Karya'yı da Asya'daki yeni yapısına katıncaya kadar sürdü. M.S. 400 yılında, Roma'nın düşüşü ve Hıristiyanlığın yükselişiyle Halikarnas, Afrodisyas Başpiskoposlugu'na bağlı olarak, bir piskoposluk mıntıkasına dönüştü. Bu sırada, başkenti Konstantinopol (bugünkü İstanbul) olan Bizans imparatorluğu, en zengin seviyesine ulaştı. Bu geniş imparatorluk çok geçmeden Kuzey Afrika, İtalya ve İspanya'yı da topraklarına kattı. Ancak Bodrum ve havalisinin önemli olduğu dönem sona ermişti. Böylece, Türklerin 11. Asırda bu bölgeyi almalarına kadar, tarihçiler için, bu topraklar hakkında yazabildikleri çok az olay olmuştur. Bizanslılar burayı birinci Haçlı dönemi sırasında 1906'da ele geçirdilerse de, Türkler üç yıl sonra burayı geri aldılar.
13.y.y. sonlarına doğru, Karya olarak bilinen bölge Menteşe Beyliği'nin eyaletlerinden biri oldu ve 1392'de Sultan Bayezit tarafından Osmanlı İmparatorluğu'na katıldı. Bu sırada Aziz John şövalyelerinin kalesi Simirna'daydı (bugünkü İzmir). Moğol lideri Timurlenk 1402'de burayı harabetti; onlar da, Türk Sultanı Mehmet Çelebi'den, yerine yeni toprak talep ettiler. Şövalyelere Halikarnas verildi. Burada yeni bir kale inşa ettiler ve bu eyaleti (buraya Mesi derlerdi) yüzyıldan fazla denetlediler.
1523'de, tüm sultanların en büyüğü Kanuni Sultan Süleyman, şövalyeleri topraklarından kovdu. Osmanlı İmparatorluğu Sultan Süleyman'ın 40 yıllık hükümdarlığı boyunca doruğa yükseldi, fakat bunu uzun süren iç krizler ve düşüş dönemleri takip etti.
Bodrum 1770'de Rus donanması tarafından top ateşine tutuldu ve 1824'deki Yunan ayaklanmasında da Türk Donanma Üssü olarak kullanıldı. Birinci Dünya Savaşı sırasında "Duplex" adlı Fransız savaş gemisi Bodrum'u ateşe tutarak, karaya yanaşmak istedi, ancak halk onları engelledi. Osmanlı İmparatorluğu, Bodrum'u İtalyanlara kaptırdı ve İtalyanlar 1919'da burayı işgal ettiler. Türk Kurtuluş Savaşı'nın kaçınılmaz zaferi sırasında, İtalyanlar 1922'de buradan sürüldü ve Bodrum, olağanüstü güzellikteki doğal çevresinden dolayı, dinlence yeri ve yaşamın tadı çıkarılan bir belde oldu.